Çok Değerli Ebruli Hanım Kardeşim beni Mimlemiş. O’nu kırmak olmaz. Bir şeyler yazmam lazım. Aklıma aşağıdaki anılarım geldi. Müsaadenizle onları anlatayım. Umarım beğenirsiniz...
İçerlediğimiz bir hadise (intikam almışsanız bunu da yazabilirsiniz):
Bir gün bir dostum Mersin'de bizi yemeğe götürdü. Üç kişiydik, ben de misafirdim. Bir de dükkân sahibi geldi masamızda oturdu. Yedik içtik diğer iki arkadaş müsaade edip kalktılar. Herhalde sandılar dükkân sahibi hesabı ödetmez diye. Garson da hesabı alacak kimseyi bulamayınca yakamıza yapıştı ve aldı. Misafir gittik hesabı ödedik.
En komik anılarımızdan biri:
Yeni evli, eşi bumbar çok seven, ama kendisi bumbarın bulunduğu şehri bile terk edecek kadar bumbardan rahatsız olan hatta tiksinen bir arkadaşımla yaşadığım bir hatıradır.Yıllar önceydi yanılmıyorsam 1997 yılıydı bu dostumun kayınpederine misafir olmuştuk. Damatları ve kızları geliyor diye hem hamarat hem de değme aşçılara taş çıkartan muhterem Kayınvalidesi tarafından envai çeşit nefis yemekler ve de kızları çok sevdiği için tabi ki meşhur bumbarı da hazırlamıştı. Gerçekten her yemeği özellikle bumbarı çok güzel yapardı Muhterem Ablam. Gel gör ki damat efendi sofraya oturmaz ve bumbarı görmemek için diğer odalarda oturur. Bizler afiyetle yedik ama dostum bir türlü yemek yemiyor… Kıvır zıvırla karnını doyurmaya çalışıyor...
Kayınpederi çağırdı damadına ve bir teklifte bulundu. Dedi ki aha bumbar aha metre ye bundan her cm’ si için sana 100 milyon… Bugünkü 100 YTL ye tekabül edecek bir para...
1cm =100 YTL
100 cm = 10.000 YTL
1000 cm = 100.000 YTL
Üst sınır da yok, ye yiyebildiğin kadar… Hayırlı kayınpeder ve şanslı damat… Yeni evli borç harç çok, işleri de o anda kesat giden dostum için çok cazip bir teklif… Bana göre ise zengin olmak için hayatının fırsatı… Kayınpeder ise çok ciddi bir şekilde tekrar dedi ki “Bumbarı yemek senden para benden… Mehmet’te hakem olsun bumbarı o ölçsün yedirsin” “Parayı ona göre ödeyeyim. Ye borçlarından kurtul zengin ol köşeyi dön…” Para burada. Bumbar sofrada. Metre benim elimde… Bizimki mırın kırın ediyor. Uzaktan yan yan bakıyor bumbara düşmana bakar gibi.
Baktım olmayacak çağırdım onu diğer odaya. Dedim yav bu fırsatı kaçırma. Beni de hakem tayin ettiler. Ben bumbarı ölçerken sündürürüm 5 cm ise 10 cm derim. Sen de beni sonra görürsün. Mertebeler içinde kar içinde kar. Sen de kazan ben de kazanayım. Ayrıca bumbarı dürüm yaparız içine çeşitli garnitürler koyarız bumbar olduğunu anlamazsın.
Dostumun eşinin de gözleri parlıyor tabi bu teklife ve eşini ikna etmek için o da az dil dökmüyordu. Yese bumbarı borçlar bitecek rahata kavuşulacak. Neyse uzun bir ikna sürecinden sonra kabul ettirdik şanslı damada bumbar yemeyi… Eşi getirdi en ince bir tane. Ben ölçtüm 5 cm idiyse 10 cm dedik. Yaptık dürümü. Sakladık bumbarı garnitürlü dürümün içine. Onca garnitürün içinde bumbarı bulmak bile zor. Verdik eline eşiyle birlikte dürümü. Gözünü kapayarak bir lokma alayım dedi. Yuttu mu yutmadı mı bilmiyorum. İkinci lokmayı da hatırlamıyorum Sanki adama işkence ediyoruz. Bayıldı, ayıldı. Kendinden geçti. Yemeye devam edemedi. Dolayısıyla ne kendini zengin edebildi, ne de bizi..
Şimdi bu dostum bumbar yer mi? Yemez mi? Bumbarla arası nasıl bilemem ama, hayatının fırsatını kaçırdı bence. Kulakları çınlasın...
Büyüklerimizden biriyle yaşadığımız bir hatıra:
12 Eylül öncesi üniversitede öğrenciyim. Teneffüste sınıftan çıktım. Geri döndüğümde sınıftaki karşıt guruplar birbirine girmiş kavga etmişlerdi. Zaten her teneffüs ve aralarda hırlaşır ve kapışırlardı. Bu seferinde polis de sınıfı doldurmuş ve herkesi yakalamıştı. Sırayla arabalara tüm sınıfı doldurup götürdüler. Ben kavgada yoktum filan dedimse de dinleyen yok. Arada biz de kaynadık ve bindik arabaya. Gittik karakola dizildik sıraya. Gel de masum olduğunu anlat. Sırayla bir güzel copla dayak attılar. Elimiz acıdan yangın yerine döndü. Hayatımda ki ilk ve son polis dayağını bedavadan yedik.
Bu da benim devlet baba ile yaşadığım bir hatıraydı..
Muhabbet dolu kalbi selamlar...
-MEHMET ABİ-