21.04.2010

(dün'lük) madde madde delirim

Vakit gece yarısını geçiyor. Ertesi gün gelecek olan misafirlerim için pasta börek hazırlıyorum. Hararetli bir tempoyla çalışıyorum. Tepsilerin birini tamamlayıp öbürüne başlıyorum.

Erinmeden teker teker sayıp misafire yeter sayısı arıyorum. Sonra da pişirimi başlatıyorum. Tepsiden ayrılmak istemeyen kızgın poğaçalara soğumaları için iki dakikalık ek süre tanıyorum. Israrcı davranana hiç acımıyorum.

Fırındakiler yanmaya yüz tuttuğunda uğraşıma beş dakikalık ara veriyorum.

Bu arada; iktidardan düşen KCP (Kayınvalidemin Cevizli Pastası) ile CDP (Cevizi Dökülmeyen Pasta)'nın koalisyonundan oluşan MCP (Modifiye Cevizli Pasta) hareketini destekleme kararı alıyorum.

Bir baktım saçmalıyorum..

"Sayın Ebruli! Lütfen elinizin hamuruyla anayasa çalışmalarına seyirci olmayınız! Sizi 'yemekteyiz' sınırlarına davet ediyorum." şeklinde son kez kendimi uyarıyorum ve kanalı değiştiriyorum. :)


2.04.2010

bilmece




Baş mıyım, son muyum? Azap mı, kurtuluş muyum?


Asla ıskalamayan namluda tek kurşunum.


Sürpriz bir bilet miyim, yalan mı gerçek miyim?


Sen ufukta ararken, bir nefes ötendeyim!




10.02.2010

kapak


*Zaman aynen bu çikolata gibi özenle tüketilmeli ama paylaşım konusunda daha cömert davranılmalı. Kurabiye canavarı gibi yalayıp yutmamalı. Topunu birden silip süpürmemeli, sonradan pişman olmamalı...


*Telefonun alarmını onar dakika erteleyerek saatlerce uyunmamalı. Her onar dakikada neler yapılabileceği keşfedilmeli.


10.01.2010

eğer...

Emma Bombeck, Avusturalya'da kanserden ölmeden hemen önce aşağıdaki mektubu kaleme almış:

"Hayatımı yeniden yaşayabilseydim eğer; hastayken yatağa girer dinlenirdim. Ben olmadığım zaman her şey kötüye gidecek diye düşünmezdim. Gül şeklindeki pembe mumu saklamaz yakardım. Daha az konuşur, ama daha çok dinlerdim. Yerler kirlense, masa örtüm lekelense bile daha çok arkadaşımı akşam yemeğine davet ederdim.

Oturma odasında TV seyrederken, patlamış mısır yer, şömineyi yakmak isteyen birisi olduğunda ona engel olmazdım. Yerler leke olacak diye korkmazdım. Bana gençliğini anlatmaya çalışan dedeme daha çok vakit ayırırdım. Kocamın sorumluluklarını daha çok paylaşırdım.

Saçım bozulmasın diye, arabanın camının açılmasını önlemezdim. Eteğimin lekelenmesine aldırmadan çimlere otururdum. TV seyrederken daha az, hayata bakarken daha çok ağlar ve gülerdim.. Ömür boyu "garantilidir" denilen hiçbir şeyi satın almazdım.

...

Çocuklarım beni öpmek istediklerinde, asla "önce git ellerini yüzünü yıka" demezdim. Onlara daha çok "seni seviyorum", ondan da daha çok "özür dilerim" derdim. Ama başka bir hayat verilseydi en çok yapacağım şey; her dakikasını değerlendirmek olurdu..

Dikkatle bak. Gerçekten gör. Yaşa. Vazgeçme. Küçük şeyler için şikayet etme.

Bana benzemeyenler, benden daha çok şeye sahip olanlar ve kimin ne yaptığı beni ilgilendirmezdi. Bunun yerine, ilişkilerimi güçlendirmeye çalışırdım. Sahip olduğunuz ruhsal, fiziksel ve duygusal her şey için Allah’a şükredin. Tek bir hayatınız var ve birgün sona eriyor.

Umarım her gününüzü değerlendirirsiniz.’’


2.01.2010

Teşekkür


S.O.S. sinyalini aldığı gibi kitaplarını ve cd'lerini kapıp gelen, "Help me" çığlıklarımı duyunca fırtına yağmur dinlemeden kapının önünde beliren en fedakâr matematikçi sevgili S'ciğime teşekkürü borç bilirim.

S'ciğim sen her hafta sonu gel bana.. börekler açarım sana. Çay da demlerim. Hem bu sefer yaş pastanın kekini kendim yapacam söz. (Gerçi sen ona da bir bahane bulursun ama neysse... Şu çocuk matematiği sevene, matematiğe de kendini sevdirene kadar ukalâlıklarına göz yumacaz napalım. )

Şata şata :)