10.08.2017

Vizyonumuz Misyonumuz

Bazı anları hemen oracıkta, tam da olduğu haliyle saklamak gelir içimden. Hep özel zamanları değil, bazen çok sıradan anıları dürüp büküp kilitli çekmeceye atasım gelir. Bazı hüzünlere de kıyamam, en sevdiğim kitapların arasında kurusun isterim.

Sürprizleri severim çünkü. Bir gün dönüp baktığımda o sıradan zannettiğim hadiselerin aslında harikulade ikramlar, cömertçe lütuflar olduğunu görünce mahcup bir mutluluk yaşarım. Âhlar, oflar biriktirdiğim bohçalardan,  oh incileri, elhamdülillah mercanları toplarım.  O pamuklara sardığım ne idüğü belirsiz tohumlardan mis kokulu çiçekler filizlenmiş bulurum. Vaktiyle beni ağlatan hazin fotoğraflar geçip gitmesiyle yüzümü güldürür. Ve niyet ederim Allah rızası için vaktinde eda edemediğim şükrü kaza etmeğe.

Buraya düştüğüm notlar da bana şükrü hatırlatsın diye biriktirilmiş anılar işte. Her telden ve her halden kelam manzaraları. Bazen bakıp geçmek, bazen durup düşünmek için hazırlanmış sözden bir galeri burası benim için.

Bu düşünceyle, seyrek aralıklarla da olsa yazı eklemek niyetindeyim. Sanal çarşılardaki "Sepete ekle" butonuna basarkenki şevki her zaman yakalayamasam da yazacak bir şeyler buldum mu atarım yengecsepetime. Belki takar sepeti koluma torunlara götürürüm kim bilir. Ben varamazsam siz deyiverin yavrucuklarıma. Ebruli ben. Neneleri.

26.07.2017

deneme birr kii

Eski dostum blog,

Nasıl başlayacağımı bilemediğim zaman "bana bu kalbin kadar temiz sayfayı ayırdığın için.." diye yazıveresim gelir hep. Kalplerimizin tertemiz olduğu zamanlardan kalma bir alışkanlık işte. Yetişkinler kullanmıyor bu cümleyi. Zannederim, çocukca ve klişe olduğundan değil de muhatapların liyakati olmadığından rağbet etmiyorlar. Gerçi senin kalbin yok, iyi ki de yok. Epey ağır bir yüktür kendisi. Taşıyabilmek için evvela âdem olmak gerek. 

***

Bugün yine bütün sosyal medya hesaplarımı kapatsam, bir kendime gelsem, kendim ne alemdeymiş halini hatırını bir sorsam  diye düşünürken, bir yandan da elimden düşmeyen telefonla muhabbete devam ediyorum. Birden korkunç bir şey oldu. Telefon elimden düştü. Yer çekiminden mütevellid bildiğin düşmek. Oracıkta öylece kalakaldım. Ekran sizlere ömür. Ben de gittim gidiyorum. Issız adada üç şeysiz kalsam daha ümitle bakacağım hayata. Bir kaç saniyede hayatı film şeridi gibi geçermiş ya insanın gözünün önünden. Aynen öyle oldu ama hayatımın akıllı telefonsuz kısmına sıra gelince film kopuyor. 

Sahi biz akıllı telefondan önce ne yapıyorduk yahu? Nasıl vakit dolduruyorduk? Ne bileyim, whatsapp yok, face yok, instagram yok, yemek siteleri yok. Beyimin telefonundan tarif bakıyorum artık. O da bozulursa aç kalacağız. Hele ülke gündemi, hafazanallah.. ben saniyeler farkıyla takip etmezken dünyayı kim kurtarıyordu. 

Aaa! Baktım ki kendime doğru yoldayım, az daha zorlasam gelicem. Telefon aklını yitirince epeydir yan gelip yatan kafa çalışmaya başladı. Şimdi telefonsuz hayatımda neler yaptığımı yeniden tecrübe ederek hatırlamaya çalışıyorum. Uzun zamandır ilk defa bilgisayar ekranında yazı yazıyorum mesela. Hem belki benim gibi akıllı telefonsuz insan kişileri de vardır, türünün son örnekleri. Beraber asrımızın vahim haline zihin yorarız. Nasıl olsa telefonumun tamiri gecikirse akletmek işi bir süre daha bana düşecek. Bak yine düşmek deyince... :((